Bu Blogda Ara

20 Kasım 2011 Pazar

Sokaklarında kaybolduğum şehir : Madrid

Sabahın çok erken saatlerinde Madrid'e ulaştım. Metroyla 3 ayrı hat değiştirerek Puerta del Sol Meydanına geldim. Hat değiştirirken bilet okutmuyorsunuz, aklınızda olsun, yani 1 Euro'ya havaalanından buraya varmış oldum. Meydana ayak bastığımda Cumartesi sabahı 08.30'du  ve meydan neredeyse boştu. Aslında hükümet eylemi yapanların çadırları, çadırlardan kafasını uzatmış uyanmaya çalışanlar, sokaklarda uyuyan evsizler, Madrid'in amblemi ağacı öpen ayı heykeli karşıladı beni. İlk intiba biraz merak uyandırıcı ve şaşırtıcıydı benim için. Bu meydan, herkesin buluşma noktası. Puerta del Sol, güneşin kapısı demek. Ne güzel güneşin kapısında buluşuyor herkes :) Kolaycacık otelimi buldum. Gittiğim yerlerde otel adı vermiyorum. Çünkü tamamen bütçenize, ihtiyaçlarınıza, keyfinize ve isteğinize bağlı otel tercihi. Bana göre uygun bir otel size göre uygun olmayabilir. Burada söyleyeceğim tek tavsiye, Puerto del Sol Meydanı, Plaza Mayor veya Gran Via civarında otel seçebilirsiniz. Bu söylediğim 3 yer de birbirine çok yakın aslında. Otelim eski bir Madrid evi. Taş bina, uzun yüksek duvarlar. Penceresinden ve balkonundan Plaza Mayor Meydanına açılan bir kapıyı görüyor. Sabahları, akşamları ayrı ayrı gruplar tam penceremin altında müzik yapıp para kazanıyorlar. Sabah erken gelmeme rağmen odama yerleştim ve akordion sesiyle hafif bir şekerleme yaptım. :) Şimdi Madrid'i keşfetme zamanı. Havaalanında turist bilgilendirme noktasından bir sürü harita ve broşür almıştım. Bir haritada, küçük yürüyüş rotaları belirlemişler. Bana da çok cazip geldi. Elimde harita, attım kendimi sokaklara... Sokaklarında kayboldum bu şehrin, kayboldum kayboldum buldum kendimi... Benim için keyifliydi. İşte gözlemlerim. İngilizce az biliyorlar. Ama sana yardım etmek için çırpınıyorlar. O kadar çok köpek var ki, herkes köpek gezdiriyor. Sokak aralarında küçük küçük meydanlar, meydanlarda kafeler, kafelerde keyif yapan sohbet eden insanlar, elinde bir gitar amaçsızca keyifle şarkı söyleyenler... Herkes kendi halinde.. Telaş yok, hırs yok, göz göze gelen gözlerde gülümse var.  Sokak adları fayanslara resmedilerek yazılmış ve duvarlara yapıştırılmış. Her sokağın bir adı ve de bir resmi var. Çok etkileyici. En beğendiklerimden birkaç örnek size.

Şehir Merkezi Gran Via civarında gezerken yankesicilere dikkat! Yolun sonunda bir yönünde Cervantes, diğer yönünde Don Kişot ve Sancho'nun heykelini görebilirsiniz. Meydanın hemen arkasında tepeye yerleşmiş güzel bir park var. Parkın içinde Mısırlıların hediyesi Depod Tapınağı yer alıyor. Sieastadan olsa gerek 14:00-18:00 arası kapalı. Ben gittiğimde de kapalıydı. Fıskiyeli bir havuz ve gökyüzü, fotoğraf için güzel manzaralar sundu bana ve buraya gelmeme değdi. Bir şey farkettim, Madrid bol fıskıyeli havuzlu bir şehir. :) Hazır parklardan bahsetmişken buranın en büyük parkı Retiro Parka mutlaka gidin. Önceden sarayın bahçeleri olarak düzenlenmiş ve sadece kraliyete aitmiş. Retiro İspanyolcada inziva demek. O kadar büyük olmasına rağmen heryer ziyaretçi doldu. Yine de inzivaya çekilebilecek bir yer bulabilirsiniz diye düşünüyorum, eğer isterseniz. İçinde yer alan gölde küçük kayıklarla bir gezinti de yapabilirsiniz. O kadar çok kayık var ki, izlemesi de fotoğraf çekmesi de keyifli.
Elimde yürüyüş rotalarını gösteren harita, ben şehri keşfederken, büyüleyici bir keman sesi beni kendine çekiverdi ve farkettim ki, burası Palacia Real sarayın giriş kapısı. Uzunca bir kuyruk var. Güneşin altında bu kuyruk ancak bu keman dinletisiyle çekilir olabilirdi. Sarayın ardından yanındaki La Almudena Katedralini mutlaka gezin. Rengarenk vitraylar içinizi açacak, heryere yansıyan renkli gölgeleri (dışarıda güneş varsa) huşu içinde bir ziyaret gerçekleştirmenizi sağlayacak. Tüm ibadet yerleri gerçekten güç veren yerler, buna inanıyorum ben. Etkileyiciydi gerçekten.

Şimdiki ziyaret noktamız Prado Müzesi. 12. ve 19. yüzyıllar arasındaki eserler, Goya, Velazquez, Rubens, Botticelli, Raphael gibi Avrupalı sanatçılara ait. Sizi hayrete düşürecek eserlerle dolu. Koca bir günü ayırmak gerekiyor. Hızlı bir tur ya da bazı katları gezmeden de birkaç saatte ayrılmanız mümkün. Barcelona'dayken Picasso'nun da çizdiği Las Meninas tablosunu Picasso yorumuyla görmüştüm. Madrid'te Prado müzesinde gerçek sahibinden,  Velazquez'in elinden çıkmış Las Meninas tablosunu görmek beni heyecanlandırdı ve bir reprodüksiyonunu aldım. Şu an salonumun duvarında o günlerin anısı olarak bana bakıyor:)

Kafelerde garsonlar İngilizce bilmiyor mu, bana mı rast geliyor anlamadım. Gayet işlek bir meydanda Corner cafede Tortella de Patata ve çay ile kahvaltı yapıyorum. Sadece beden diliyle anlaşıyoruz. Tortella patata, bizim patatesli yumurtamız. Çok lezzetli ama bizim gibi çok çeşitli kahvaltı sofralarına alışık olanlar için bu kadarcık menü doyurucu olmayabiliyor.

Madrid'in tarihi bir mekanına giderek kahvaltıya orada devam ediyorum. Yerel halkın da kahvaltı tercihi genelde çikolata ve churros'tan yana. Bizim tulumba tatlısının daha uzunu, şerbete batırılmamış, tatsız biraz daha yumuşak galeta gibi. Çikolatayla birlikte geliyor, çikolataya bana bana yiyorsunuz. "Chocolate con churros"u aslında birçok kafede bulabilirsiniz. Ama size tavsiyem, buraya gelen tüm ünlülerin de gitmiş olduğu tarihi "Chocolateria San Gines"e gidin. Puerta Del Sol'den  Calle Arenal'e doğru, San gines kilisesinin ordan sola dönün biraz ilerinde karşınıza çıkacak. Heryerde ünlülerin siyah beyaz fotoğrafları. Hoş bir mekan. Bizim İstiklal'deki İnci Profiterolü hatırlattı bana.

Richard Gere da gelmiş. Bir zamanlar oturduğu masada ben de çikolatamla chorruslarımı afiyetle yemiş oldum :)

Size, Plaza Mayor'a yakın bir yerde kaldığımı söyledim ama burayı anlatmamışım henüz. Dört köşesi binalarla çevrili 9 kapısı olan, restoranların, hediyelik eşya satan dükkanların, sanatçıların, gösterilerin olduğu kocaman bir meydan burası. Dünyanın ilk restoranı olarak Guinness Rekorlar kitabına girmiş Calle De Cuchilleros da bu meydanda. Bu meydana gece de gitmenizi öneririm. Bu meydanın her bir köşesinde eğlence var.

Madrid'te kaldığım birkaç gün içerisinde hayatımda gördüğüm en büyük eyleme de tanıklık etmiş oldum. İspanyanın dört bir yanından gelmiş tüm parklara, bahçelere, meydanlara çadırlarını kurmuş eylemciler; işsizliği, pahalılığı ve hükümeti eleştiriyorladı. Hükümet binasının bulunduğu yol kapatılmıştı. Ama sokağın iki ucuna çadırlarını kurmuş eylemci arkadaşlar megafon aracılığıyla haberleşiyor, herşeyi canlı canlı sanal aleme taşıyorlardı ve Polis hiçkimseyi engellemiyordu. Hatta turistlere bu yoldan geçmelerine izin veriliyordu. Polislerin önünde eylemlerini yapıyorlardı. Ne kargaşa çıktı ne korku vardı. Çadırlarından daha çıkmadan, kalabalık başlamadan birkaç fotoğraf almayı başardım. Bizdeki eylemlerle kıyaslandığında ne kadar farklı tablolar bunlar.

Madrit'ten bazı kısa notlar paylaştım. Unuttuklarım da var elbet. Gidin, görün derim ben:) Fıskiyeli havuzlarıyla, bolca karşınıza çıkan meydanlarıyla, güzel balkonlu evleriyle, heykelli binalarıyla, müzisyenli, canlı heykelli sokak ve caddeleriyle, ingilizce bilmeyen garsonlarıyla, tarih ve sanat kokan havasıyla burası gezilmesi, görülmesi gereken bir şehir. Sokaklarında kayboldum, kayboldum buldum kendimi. Kalın sağlıcakla ve sevgiyle...
Hayata gülümseyin :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder